|
|
|
|
|
 |
|
 |
Kötülük yapmak ve aldatmak için söylenen yalanlar
Kuran ahlakı ile yaşamayan insanlar, küçük çıkarları için bir başkasına karşı kolaylıkla kin duyabilir veya haset edebilirler. Çoğu zaman hiçbir nedene dayanmayan, kendi kendilerine ürettikleri bu hislerin sonucunda ise, bu kişilerden intikam almak isterler.
İnsanların bir kısmı, az ya da çok bu hissi içinde taşır ve için için başkalarının kötülüklerini ister. Kötülüğünü istedikleri kişi, yakın görünen bir dostları dahi olabilir.
Sözgelimi, bir yere giderken, arkadaşına yakışmayan bir kıyafete müdahale etmek istemez çünkü ona göre, çok güzel kıyafet ile dikkat çekici hale gelen bir arkadaş kendisine olan ilgiyi azaltacak ve onu 2. plana itecektir. Yani gerçeği söyleyip, arkadaşlarını güzelleştirmek istemez.
Veya iki arkadaş aynı konu üzerinde çalışırken, biri diğerine yararlandığı kaynakları söylemez, ya da daha az işe yarayanları söyleyip, diğer önemli olanları gizler, "başka bir şey yok" der. Böylece rekabet içinde olduğu arkadaşının işini yavaşlatır veya engeller.
Müminler ise, birbirlerine büyük bir sevgi ve saygı duyarlar. Her zaman yardımlaşma ve dayanışma içindedirler. Kendileri için istediklerinin daha iyisini ve güzelini mümin kardeşleri için de isterler. Bu nedenle, bu tür konularda birbirlerine asla yalan söylemez, aksine bütün içtenlikleri ile yardımcı ve destek olurlar; bir arkadaşlarının giydiği kıyafeti en güzel hale getirirler, bir çalışmalarında ellerinden geldiğince yardım ederler. Bu, müminlerin samimiyetlerinin ve yakınlıklarının bir göstergesidir.
Allah başka bir ayette şu şekilde bildirmiştir:
... Kendilerinde bir açıklık (ihtiyaç) olsa bile (kardeşlerini) öz nefislerine tercih ederler. Kim nefsinin 'cimri ve bencil tutkularından' korunmuşsa, işte onlar, felah (kurtuluş) bulanlardır. (Haşr Suresi, 9)
Gösteriş yapmak için söylenen yalanlar
Kuran ahlakını yaşamayan insanlarda yalanın en çok kullanıldığı durumlardan biri, birbirlerine gösteriş yaptıkları zamanlardır. Allah'ın Kuran'da da bildirdiği gibi insanlar birbirlerine karşı övünmeye ve gösteriş yapmaya çok düşkündürler:
Bilin ki, dünya hayatı ancak bir oyun, '(eğlence türünden) tutkulu bir oyalama', bir süs, kendi aranızda bir övünme (süresi ve konusu), mal ve çocuklarda bir 'çoğalma-tutkusu'dur. Bir yağmur örneği gibi; onun bitirdiği ekin ekicilerin (veya kafirlerin) hoşuna gitmiştir, sonra kuruyuverir, bir de bakarsın ki sapsarı kesilmiş, sonra o, bir çer-çöp oluvermiştir. Ahirette ise şiddetli bir azap; Allah'tan bir mağfiret ve bir hoşnutluk (rıza) vardır. Dünya hayatı, aldanış olan bir metadan başka bir şey değildir. (Hadid Suresi, 20)
(Mal, mülk ve servette) Çoklukla övünmek, sizi 'tutkuyla oyalayıp, kendinizden geçirdi. Öyle ki (bu,) mezarı ziyaretinize (kabre gidişinize, ölümünüze) kadar sürdü. (Tekasür Suresi, 1-2)
Övünmeye bu kadar meraklı olan insanlar, sahip olduklarının övünmek için yeterli olmadığını düşündüklerinde ise hemen yalana başvururlar. Sahip olmadıkları şeyleri, kendilerine aitmiş gibi gösterirler. Örneğin sıradan bir eşyayı, daha değerli göstererek, onunla övünmek için olduğundan daha pahalıya satın aldıklarını söyleyebilirler. İşyerlerindeki konumlarını abartarak, kendilerini olduğundan daha fazla sorumluluğa sahip, daha yüksek mevkide gibi göstermeye çalışabilirler.
Övünmek kastıyla söylenen yalanların nedeni, insanların sahip olmadıkları maddi veya manevi özelliklerle takdir görmeyi beklemeleridir. Bu sebeple, kendilerini çok çalışkan, yardımsever ve yetenekli gösterirler. Gerçekte öyle olmamasına rağmen, herşeye dikkat eden, her sorumluluğu üstlenen bir insan tablosu çizerler.
Allah Kuran'da böyle insanlar için şöyle buyurmaktadır:
Getirdikleriyle sevinen ve yapmadıkları şeyler nedeniyle övülmekten hoşlananları (kazançlı) sayma; onları azaptan kurtulmuş olarak sayma. Onlar için acı bir azap vardır. (Al-i İmran Suresi, 188)
Bu insanlar, kendilerine olan ilgi ve sevgiyi de abartarak anlatırlar.
Sözgelimi eşlerinin kendilerine hediyeler aldığı yalanını söylerler. Ya da işyerinde kendilerine özel bir ilgi olduğunu, yerlerinin doldurulamaz olduğunu, bu nedenle maaşlarının artırıldığını anlatırlar. Gençler çoğunlukla sınıfta veya okulda en popüler kişi olduklarını, bütün okulun kendilerini tanıdığını söylerler. Bazen ünlü kişiler de, doğum günlerinde veya bir kutlamada dostlarının veya eşlerinin kendilerine çok pahalı hediyeler aldığı yalanını uydururlar.
Bu tür yalanlar söylemekteki amaçları, hem gösteriş yapmak, hem de yakınlarının kendilerine çok değer verdiği imajını oluşturmaya çalışmaktır. Bu tür değerli hediyeler almayanların ise kıskançlık duymalarını ve kendilerine gıpta etmelerini sağlamaktır. Oysa bunların tamamı dünyevi değerlerdir ve insanlara ahirette bir kazanç sağlamayacaktır. Bir insan dünyanın en değerli hediyelerini gerçekten almış olsa bile, eğer Allah'ın hoşnut olmayacağı davranışlarını sürdürmeye devam ederse, çok kısa olan dünya hayatının ardından ahirette sahip olduğu herşeyden mahrum kalacaktır.
Peygamber Efendimizin yaşadığı dönem ile ilgili bir rivayette de, bir kadının yukarıda anlatılanlara benzer bir tavır gösterdiği aktarılmaktadır. Anlatıldığına göre, bu kadın, bir başkasını üzmek ve kıskandırmak amacıyla, eşinin yapmadığı şeyleri abartarak yapmış gibi söylemekte, almadığı hediyeleri almış gibi anlatmaktadır. Peygamberimiz (sav)'in, bu kadının tavrını öğrendiğinde ona şöyle dediği rivayet edilir:
"Yedirilmeden yediğini söyleyen, kendisinin olmayan şeye benim diyen, kendisine bir şey verilmemişken verildiğini iddia eden, kıyamet günü yalandan iki elbise giyen kimse gibi olur."5
İnsanların gösteriş için söyledikleri yalanların örnekleri çok fazladır. Birçok insan evini, arabasını, yazlığını, işinin durumunu, çocuklarının başarılarını, spor aktivitelerini, yaptığı alışverişi, gittiği seyahatleri, ailesinin kökenini, atalarının ne kadar asil ve başarılı kişiler olduklarını abartarak ve olduğundan çok daha farklı olarak anlatır. Yalan söylemeyi alışkanlık haline getirdikleri için, genellikle refleks olarak yalan söylerler. Ancak, yalanlarını akıllarında tutamadıkları için, bir konu hakkında verdikleri sayılar, belirttikleri yerler, tavırlar her anlattıklarında değişir. Bu nedenle her seferinde kendilerini ele verir ve küçük düşerler.
Bu kişiler, Allah'ın rızasını değil de insanların rızasını aradıkları için, hep çevrelerindeki insanların hoşlanacağı, beğeneceği bir görünüm sunmak isterler. Bunun için çevrelerinde kim varsa, kendilerini öyle tanıtmaları gerektiğine inanırlar. Bu da bol bol yalan söylemelerini gerektirir. Hoşlandıkları müzik türünden, işyerindeki görevlerine kadar herşeyi çevrelerindeki insanlara göre kurgulamak zorundadırlar. Bunun sonucunda ise hem yalanları kısa sürede ortaya çıkarak küçük düşer, hem de çok stresli, can yakan, gerilimli bir hayat yaşarlar. Bu insanlar çevresindekilere gösteriş yapmaktan ve yeni yalanlar uydurmaktan, konuştuklarından zevk almaya, güzellikleri görmeye imkan bulamazlar. Konuşma ve tavırları genellikle yapmacıktır. Ayrıca, uydurdukları yalanlar bir kişiyi hoşnut ederken diğerlerini etmeyecektir. Bu kez diğerlerini de hoşnut etmeye, onların da gözüne girmeye çalışacaklardır. Bu, sonu gelmeyen bir kısır döngü gibidir ve insanın samimi, rahat, huzurlu bir hayat yaşamasını engeller. Allah, bir ayetinde Kendisinden başka birçok ilah edinen insanlar için şöyle buyurmuştur:
Allah (ortak koşanlar için) bir örnek verdi: Kendisi hakkında uyumsuz ve geçimsiz bulunan, sahipleri de çok ortaklı olan (köle) bir adam ile yalnızca bir kişiye teslim olmuş bir adam. Bu ikisinin durumu bir olur mu? Hamd, Allah'ındır. Hayır onların çoğu bilmiyorlar. (Zümer Suresi, 29)
5 Kütüb-i Sitte Muhtasarı Tercüme ve Şerhi, 15. cilt, s. 209
Çıkar ve gelir sağlamak için söylenen yalanlar
İnsanların büyük bir bölümünün günah işlemelerinin ve kötü davranışlarda bulunmalarının nedeni, çıkar elde etme isteğidir. Vefasızlık, bencillik, saldırganlık, kıskançlık, içten pazarlıklı olmak, sinsilik gibi kötü ahlak özellikleri çoğunlukla çıkarcılıktan kaynaklanır. Yalancılığın da en önemli nedenlerinden biri, insanların çıkar ve kazanç elde etme konusundaki hırslarıdır.
Özellikle ticaret hayatında insanların bir kısmı yalan söyler ve yaptıkları ticaretin çıkarı için yalancılığın kesinlikle gerekli olduğuna inanırlar. Bu tip insanlar sattıkları eşyayı olduğundan daha değerli gösterir, fiyatı, ölçüsü, miktarı hakkında yalan söylerler.
Allah Kuran'da insanlara "ölçü ve tartılarda" adaletle davranmalarını ve dürüst olmalarını bildirmektedir:
Tartıyı adaletle tutup-doğrultun ve tartıyı noksan tutmayın. (Rahman Suresi, 9)
Allah, Mutaffifin Suresi'nde ise, ölçü ve tartılarda dürüst davranmayanlara ahiret gününü hatırlatmaktadır:
Eksik ölçüp tartanların vay haline, Ki onlar, insanlardan ölçerek aldıklarında noksansız alırlar. Kendileri onlara ölçtüklerinde veya tarttıklarında eksiltirler. Yoksa onlar, diriltileceklerini sanmıyor mu? Büyük bir günde. İnsanların, alemlerin Rabbi için kalkacağı günde. (Mutaffifin Suresi, 1-6)
Allah korkusu olmayan, ahirete inanmayan ve ahiretin varlığından ve öldükten sonra hesap vereceğinden şüphe içinde olan insanlar için dünya çıkarları her zaman daha ön plandadır. Bu nedenle, bu insanlar kolaylıkla günaha girebilirler. Sadece bir anlık veya çok küçük bir kazanç sağlayabilmek için dahi, cehennem azabına neden olabilecek şeyler yapabilirler.
Oysa, Allah korkusu olan, Allah'ın her an kendisini izlediğini, işittiğini bilen, ahirette her söylediği sözün hesabını vereceğine iman ederek bunu hiç aklından çıkarmayan bir insan, çıkarları ne kadar zedelenirse zedelensin doğru olanı söylemekten asla ödün vermez. Allah'a dayanıp güvenir, doğru söylemekten dolayı müşkül durumda kalsa dahi, Allah'ın kendisine yardım edeceğini, ummadığı bir yerden kolaylık sağlayacağını bilir. Allah bir ayetinde güçlüklerin ardından kolaylık vereceğini vadetmektedir:
... Allah, hiçbir nefse ona verdiğinden başkasıyla yükümlülük koymaz. Allah, bir güçlüğün ardından bir kolaylığı kılıp-verecektir. (Talak Suresi, 7)
Allah, ayetinde emrini bildirmiş ve bu emrine uyanlara mutlaka yardım edeceğini, güçlüklerin ardından mutlaka bir kolaylık verileceğini müjdelemiştir. Karşılaştığı güçlüklerin üstesinden dürüstlük yerine yalanlarla, sahtekarlıklarla gelmeye çalışanlar, dünyada da ahirette de çok daha büyük güçlüklerle ve çetin belalarla karşılaşabilirler.
Bu gibi insanlar, yalanla elde ettikleri veya korudukları kazançlarını, kötü ahlakları nedeniyle kendilerine bela olarak verilen bir hastalık için hastane parası olarak harcamaktan korkmalıdırlar. Veya söz konusu insanlar bir yangının, yalan ve sahtekarlıkla elde ettikleri tüm kazancı yok etmesinden korkmalıdırlar. Allah'ın dünyada insanları Kuran ahlakına yönlendirmek için bu gibi belalarla deneyebileceğini unutmamalıdırlar.
Nitekim Peygamber Efendimizin de hikmetle belirttiği gibi "Yalan rızkı eksiltir." Yani yalana başvurarak, başka insanları aldatarak kazanç sağlamaya çalışanların elde ettiklerinde Allah bir bereket kılmaz. Maddi ve manevi belalarla onların bu malları huzur içinde kullanmalarını engeller.
Allah'ın emrine uyarak, güçlüklere sabreden, doğruluktan ve dürüstlükten asla dönmeyen insanlar içinse Allah kolaylıklar, güzellikler ve ummadıkları rızıklar yaratır. Allah, ayetlerinde şöyle bildirmiştir:
…Şahidliği Allah için dosdoğru yerine getirin. İşte bununla, Allah'a ve ahiret gününe iman edenlere öğüt verilir. Kim Allah'tan korkup-sakınırsa, (Allah) ona bir çıkış yolu gösterir; Ve onu hesaba katmadığı bir yönden rızıklandırır. Kim de Allah'a tevekkül ederse, O, ona yeter. Elbette Allah, Kendi emrini yerine getirip-gerçekleştirendir. Allah, herşey için bir ölçü kılmıştır. (Talak Suresi, 2-3)
…Kim Allah'tan korkup-sakınırsa (Allah) ona işinde bir kolaylık gösterir. (Talak Suresi, 4)
Bir tartışmada haklı çıkmak ve üstün gelmek için söylenen yalanlar
Allah'ın bir ayetinde de bildirdiği gibi "İnsan, herşeyden çok tartışmacıdır" (Kehf Suresi, 54). Birkaç kişi biraraya geldiğinde, çoğunlukla bir konu hakkında iddialaşmaya, farklı fikirler öne sürerek, bunları birbirlerine kabul ettirmeye çalışırlar. Bu tartışmalarda amaç, çoğu zaman, bir şeyin doğrusunu öğrenmek ve en iyi sonuca ulaşmak değil, üstün gelmek, savunulan fikrin doğruluğunu ve yanlışlığını gözetmeksizin tartışmayı kazanmaktır. Taraflardan biri haksız olduğunu veya yanlış düşündüğünü anlasa bile, genellikle geri adım atmaz, doğrunun yanına geçmez, kibirinden dolayı iddiasını devam ettirir. İşte bu noktada, çoğu insan yalana başvurmaya başlar. Bu insanlar sadece üstün gelmek için, ya emin olmadıkları, görmedikleri, duymadıkları bir olayı, gerçekleştiğinden kesin emin olarak anlatırlar, ya da açıkça iddialarını destekleyecek hayali senaryolar üretirler, hatta iftiraya başvururlar.
Tüm bu yöntemlerin nedeni, insanların kibirleri ve küçük düşme endişeleridir. Daha önce de belirtildiği gibi kibir, büyüklenme duygusu insanları çoğu zaman günaha sürükler. Oysa doğru ve güzel olan, bir insanın fikrinin yanlışlığını anladığında hemen doğruyu kabul etmesidir. Bu, üstün bir ahlak belirtisidir. Çünkü böyle bir davranışta bulunan kimse, herşeyden önce insanların düşüncelerini veya kınamalarını gözardı etmekte, Allah'ın razı olacağı şekilde davranarak vicdanının söylediklerini kabul etmektedir. Sanılanın aksine, böyle bir insan hem Allah'ın katında hem de akıl ve vicdan sahibi insanların gözünde yükselir ve değer kazanır.
Allah bir ayette şu şekilde buyurmaktadır:
Ve 'çirkin bir hayasızlık' işledikleri ya da nefislerine zulmettikleri zaman, Allah'ı hatırlayıp hemen günahlarından dolayı bağışlanma isteyenlerdir. Allah'tan başka günahları bağışlayan kimdir? Bir de onlar yaptıkları (kötü şeylerde) bile bile ısrar etmeyenlerdir. (Al-i İmran Suresi, 135) |
|
 |
|
 |
|
|
|
|
|
|
|
|
|